~Miyav~

22 Temmuz 2010 Perşembe

Kendini Bulamayan Adam - 3

Yoldaydım. Korkuyordum. Sanki hayatım benden habersiz kendini borsaya yatırmış ve başarılı olmuştu, hem de bir gecede. Neydi bu başıma gelenler, neydi?

Dikkatimi kaybetmiştim. Başım dönüyordu. Çok halsizdim. GPS sürekli sola dön, sağa dön diye dikkatimi toparlamaya çalışmasa gideceğim tek istikamet önüme çıkacak olan ilk duvaraydı, ve yavaşlamaya niyetim yoktu.

Telefonum çaldı. Arayan “Hayatım” idi. Bir sorunum olduğunu farketmesini istemedim. Cevapladım.

Ben: Alo hayatım?

Bitanem: Hayatımm! Beni otelden aradılar, ben de merak ettim, bir sorunun mu var? İyi misin?

Ben: Evet bebeğim, herşey yolunda, iyiyim ben. Canım sıcak çikolata istedi, dışarı çıktım.

Bitanem: Anladım kocacığım, çikolatanın keyfini çıkart, şu çikolatayı da benden çok sevmeyiver! (Hafif şakacı bir tavırla söylüyor bunu, belli. Her şey yolunda)

Ben: Seni her bişeyden çok seviyorum hayatım her şey yolunda merak etme. Kapatıyorum şimdi, akşam görüşürüz.

Bitanem: Öptüm!

“Ulan ne oyuncu herifmişim ben meğer.”

Rahatsız edilmek istemedim daha fazla. Telefonumu kapattım. Hastaneye varmıştım. İçeri girdiğimde, insanların gözü yine hep üzerimdeydi, fakat bu kez farklıydı. Sanki buraya ait değilmişim gibi bakıyorlardı bana. Danışmaya ilerledim.

- İyi günler. Nöroloji bölümünden muayene için randevu alacaktım.

- M..muayene? He…hemen efendim! Randevuya gerek yok, lütfen oturun!

Kız hemen telefona sarıldı, bir kaç tuşa bastı.

- Professeur, Monsieur İlker Kılıçbeyoğulları est ici. Il veut vous voir immediatement.

Kız çok büyük telaş içerisinde hemen doktoru görmek istediğimi anlatmaya çalışı… Bir saniye. Ben kızın ne dediğini nasıl anlıyordum? Kız Fransızca konuşuyordu ve ben anlıyordum. Her bir şeye şaşırdığım için şaşırma yetimi kaybetmeye başlamıştım. Yine başım dönmeye başladı.

Kız telefonu kapattı ve tekrardan bana döndü:

- İlker bey, kadromuzun en başarılı nörologu sizi odasında bekliyor, sağdaki koridordan girin, sola döndüğünüzde üçüncü kapı.

Başbakan mıyım lan ben? Bu ne heyecan? Tamam 5 yıldızlı bir otel sahibi olabilirim, fakat bu muamele böyle birisi için bile çok fazla diye düşündüm. Soldaki üçüncü kapı:

Prof. Dr. Pierre-Louis Lefèvre. Nöroloji.

Kapıyı çalıp içeriye girdim.

- Ouuvv mösyö İlker! Bienvenue, bienvenue, buyrun oturun s’il vous plait. Sizin gibi birisini ağırlamak… C’est magnifique! Buyrun!

- Doktor bey. Beynimde bir sorun olduğunu düşünmekteyim. Ara ara baş dönmeleri yaşıyorum, beynim patlayacakmış gibi hissediyorum. Bir sürü şeye sahibim, Fransızca biliyorum, araba kullanabiliyorum, fakat bunların hiç biri için uğraş vermedim. Bu sabah uyandığımda bir eve, bir arabaya, bir işe, bir eşe sahiptim!

- Oui mosyö. Sizi bir kaç test için burada tutmak isteyeceğim, s’il vous plait. Metal eşyalarınızı burada bırakın, MR odasına geçelim.

MR odasına girdim. Makinenin görüntüsü bile beni korkutmaya yetmişti. Şöyle büyükcene bir makineydi:

- Mösyö, şimdi sizden sabit durmanızı isteyeceğim, biraz gürültülü bir mekan olabilir non? Sakin olunuz s’il vous plait, başlıyoruz.

Makine saniyede iki kez beynimin içine işleyen bir çekiç vurma sesi çıkartıyordu. Sabırlı oldum. Bekledim. Bu da geçecek dedim içimden.

Ne kadar olduğunu kestiremediğim bir süre boyunca orada öylece durdum. Ve işlem tamamlandı. Pierre-Louis bana odasında beklememi istediğini söyledi.

Beklemeye başladım. Sade, düzenli ve temiz bir ofise sahipti bu Fransız profesör. Profesör dendiğinde hep aklıma Einstein tipli adamlar gelirdi, o yüzden biraz garip bulmuştum doktorumun, ve bu ofisin halini.

Sonunda. Doktorum elinde bir kaç döküman ve mr sonuçları ile gelmişti.

-Monsieur, açıkçası très surprise. Durumunuz.. İyi değil. MR sonuçlarınıza bakın.

- Gördüğünüz üzere, hippocampus ve temporal lobunuzda tümörlere rastladık mösyö İlker. Bu zamana kadar nasıl hayatta kalmanız… C’est une miracle. Dediklerinizden ve sonuçlardan anladığım kadarıyla, uzun süreli hafızanızın belli bir bölümünü kaybetmişsiniz. Tümörler uzun süreli hafızayı yöneten bölgelerde gelişmiş, oui.

- Peki ne kadar ömrüm var?

- Mösyö. Tıp şansınıza çok ilerledi. Sizi bu tümörlerden kurtarabilirim. Fakat tabii ki riskleriniz olmakta. Yapacağımız şey beyin tümörü operasyonu. Tümörler alabileceğimiz uzaklıkta ve cerrahi olarak çıkartılabilir. Sizi hemen yatırmamız gerekecek. Ailenize telefon açın ve durumu bildirin s’il vous plait.

Lanet olsun… Bir tümörün eksikti İlker! 5 yıl boyunca yaptıklarımın hiç birini hatırlamayışım bundanmış.

- Doktor bey.

- Oui?

- Hafızamı geri kazanabilecek miyim?

- Tristement, non mösyö, hasar kalıcı görünüyor.

Lanet olsun…  Ah yine başım dönüyor. Hafifledi vücudum birden. Neler oluyor? Kararıyor düny…

- Mon dieu! HEMŞİRE! HEMŞİRE!!!

Gözümü açtım. Etrafıma bakındım. Eski, dökük sıvasız duvarlar. Rutubet kokusu. Çok halsizdim ve deli gibi susamıştım. Ayağa kalkmak istedim, fakat tökezleyip yere düştüm tekrardan. Kollarımı hareket ettiremiyordum. Kendime bakınca anladım.

Üzerimde bir deli gömleği vardı.

- LANET OLSUN BEN DELİ DEĞİLİM! DELİ DEĞİLİM!!! ADIM İLKER KILIÇBEYOĞULLARI!!! ÇIKARIN BENİ BURDAN ALLAHIN BELASI HERİFLER!!!

Sonunda bir ses duydum.

- Yine psikotik atak geçiriyor. 2mg ativan verin! Hemen!

Kapı açıldı, içeri gelen beyaz gömlekli adamlar hareketsiz, biçare olan bedenime iğne ile bir şey enjekte ettiler. Birden dünya hafifledi, ve tekrardan kendimden geçtim…

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa